7 Mart 2010 Pazar

Roma Günleri 3



Üçüncü Gün (06 Şubat 2010)

Kaptanın seyir defteri: Yıldız tarihi 2010. Roma’daki 3.günümüz. Bugün hedef Vatikan. Vatikan’ı bir gün sonraya bırakmak imkansız çünkü o gün Pazar ve halka açık ayin var. Yani çok kalabalık olabilir. Turistik seyahatin en önemli noktası asla çok kalabalığa kalmamak. Neyse, zaten zaman su gibi akıp gidiyor. Acele etsek iyi olacak.

Benim başka bir derdim daha var. Ertesi gün oynanacak Lazio-Catania maçına bilet alabilmek. Bunun için ufak bir araştırma yapmıştım zaten. Bilet, Lazio’nun mağazasından alınabiliyor. Yani öncelikle mağazayı bulmak gerek. Mağazayı bulmak için Laziosporun dergisini almak yeterli oluyor. Çünkü orada mağazanın reklamı ve dolayısıyla adresi var. Ve de Roma’da hepi topu 1 tane mağaza var ve o da Vatikan’ın arka tarafında. Şans benden yana. Tamamen ters tarafta da olabilirdi. Gerçi farketmiyor, nasıl olsa şehir ufak. Ama dedim ya zaman kısıtlı. Evdekilerle sözleşip çıkıyorum evden. Saat 11’de Piazza St. Pietro’da buluşacağız. Yani meşhur Vatikan meydanı olan St. Pietro Meydanı’nda. O yüzden acele edip biran önce bulmalıyım dükkanı.

Kahvaltı yapmadan çıkıyorum evden. Evin arkasındaki köprüden karşı yakaya geçiyorum. Gideceğim yeri haritada işaretledim. Öncelikli hedef Degli Scipioni Caddesi. Yürüyerek gideceğim. Bizimkiler Vatikan'a otobüsle gidecekler. Bence gereksiz. Yürüyerek 5 dakikalık bir mesafede zaten. Benim gideceğim yer de taş çatlasın 15-20 dakika sürer. Birbuçuk saat vaktim var.

Şehrin nehir ötesi alanlarını gezmek için iyi bir fırsat. Bu bölge daha çok ikamet alanlarıyla dolu. Uzun ve birbirini kesen düz caddeler apartman dolu ama evler rahatsızlık verici çirkinlikte değil. Sadece diğer yakada görmeye alıştığımız mimari ve tarihi doku bu tarafta o kadar yok. Arada kalan ufak kiliseler hemen dikkat çekiyor. Ama alsanız diğer yakaya yerleştirseniz kesinlikle bakmayacağınız kiliseler. Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş misali.

Ufaktan başlayan yağmur etrafa bakınmamı engelliyor, zira ıslanmak istemediğimden adımlarımı hızlandırıyorum. Bütün günü gezmeye ayırdığımız için ıslanmak felaket olur. Umduğum sürede aradığım caddeye varıyorum. Ve kısa sürede Lazio’nun dükkanını buluyorum. Ufak ve anacaddeye komşu bir caddede bulunan pek de dikkat çekmeyen bir dükkan. İçerde bir tane görevli var ve ingilizce bilmiyor. Ama biletin orada satılmadığını anlıyorum hareketlerinden. Başka bir adres yazıp veriyor elime. Haritada yerini göstermesini istiyorum. Biraz aradıktan sonra buluyor. Roma haritasının neredese dışında bir yer. Olimpiyat stadı da orada gerçi. Haritaya göre Roma’nın bittiği yerde ikisi de. Zamanım çok az. 40-45 dakika kadar zamanım kaldı. Karar veremiyorum. Gitsem mi gitmesem mi. Klasik mesafe kestirmesine göre vasıta ile 15-20 dakikada gidebilir gibiyim. Ama otobüs, tramvay neye bineceğim, şaşkınım biraz. En iyisi oturup bir kahvaltı yapayım diyorum. Cadde üzerinde bir pizzacıda oturup günün ilk pizzasını çay ile mideye indiriyorum. Elimdeki haritaya bakarak gideceğim yeri iyice belleğime yazıyorum. Gerçi daha önce de sormuştum ama yine de sorayım diyorum ve 2 numaralı otobüsün doğru stada gittiğini teyid ediyorum. Kararsızlığımla durağa gidip biraz bekliyorum. 2 numara gelmiyor ama 2B diye bir tramvay geliyor. Tereddüt edip binmiyorum ve sonunda vazgeçiyorum. Günün geri kalan zamanlarından birinde bu işi halledeceğim.


Roma'daki tek Lazio Fan Shop

Vatikan

Şimdi randevuya geç kalmayalım. Üzerinde bulunduğum cadde beni doğru Vatikan’a götürüyor. Zaten öbek öbek turist kafileleri o tarafa doğru akıyor. Ben de aralarına karışıp bırakıyorum kendimi insan nehrine. Hepsi yan kapıdan giriyor Vatikan’a. Ben önden, o klasik meydandan girmek istiyorum. O yüzden kafileden ayrılıp biraz dolanarak Vatkikan’ın önünden bir yerden çıkıyorum. Via Della Conciliazione’deyim. Karşıda Vatikan. Uzun cadde sizi doğru meydana götürüyor. Bizimkiler çoktan varmış meydana. Yol boyu sizi içerde gezdirmek isteyen genç rehberler var. Boyunlarında kimlikler asılı. İçeri girmek için çok uzun bir kuyruk var. Gözümüz pek kesmiyor o kuyruğa girmeyi. Rehberli tur sıra beklemeden ama adam başı 40 Euro. Sinem ile Utku girmekten yanalar. Diğerlerimiz ise kararsız. En sonunda girmemeyi kararlaştırıyoruz, yani biz kararsızlar. Telefonlaşmak üzere ayrılıyoruz. Kalanlar olarak meydanda tur atıp resim çekiyoruz. Aklıma tam da buralarda bir yerde yıllar önce Ağca’nın yaptıkları geliyor. İçimi bir sıkıntı kaplıyor.


Via Della Conciliazione'den Vatikan

Via Della Conciliazione üzerinden Vatikan’ı terkediyoruz. Yeni planı yapmak üzere hemen cadde üzerindeki bir cafeye oturup kahvelerimizi yudumlarken haritamıza bakınıyoruz. Yeni plan şu: Özlem, Deniz ve Neslihan hemen Vatikan’ın yanındaki Castel St. Angelo’ya gidecekler. Ben de maç bileti almaya Via G. Calderini’ye. 2 saat sonrası için randevulaşıyoruz. İşlerimiz bitince Capitolino müzelerini gezeceğiz.

Vaktimin dar olması sebebiyle acele etmeliyim. Çünkü gideceğim yere otobüsle gideceğim ve otobüsün ne sıklıkta geleceğini bilmiyorum. Ve de döneceğini J.

Biraz uzun bir yürüyüş ile Vatikan’dan çıkan ve doğru stadyuma giden cadde üzerinde bir durağa gidiyorum. Viale Angelico bu cadde, hatta bulvarın adı. Anladığım kadarıyla 2 numaralı otobüs bu caddeden doğru gideceğim bölgeye yol alıyor. Yürüyebilirim de ama yağan yağmur gözümü korkutuyor. Duraktaki tabelalara bakıyorum, 2 numara diye birşey yok. 2B var. Ve hatta o da geldi. Gelen de tramvay. Ani bir karar ve refleksle biniyorum. Ne de olsa aynı yöne gidiyor. Ne kadar yakınlaşsam kardır. Bir gözüm dışarda, diğeri haritada karşılaştırmalı bir yolculuk yapıyoruz derken tramvay aniden sağdaki bir caddeye sapıyor. Kararsızım. İnmemeyi ve beklemeyi seçiyorum, belki yönünü tekrardan gideceğim tarafa verir. Ama nafile, tekrardan nehrin öbür yakasına geçiyoruz. Düşünüyorum, en kötü karşı tarafa geçer ve aynı tramvayın geri gidenine biner ve baştan başlarım diye. Ve içim rahatlıyor, çünkü yönümüz tekrardan gideceğim taraf ve de bu sefer tam da gideceğim yere doğru üstelik. Aradığım yer nehrin şu an bulunduğum tarafında. Şanslıyım. Yine etrafı ve haritayı keserek ilerliyoruz. Yol üstünde Ankara Meydanı görüyorum bir tane. Şaşırıyorum, ilginç. Ve hedefe çok yaklaşmışken iniyorum. Gerisini yürüyerek bulacağım. Şehrin bu tarafları daha çok bizdeki Ataköy’ü anımsatıyor. Evler, sokaklar gayet düzenli ama bomboş. Etrafta tek tük insan var.

Ve aradığım yeri elimle koymuş gibi buluyorum. Biraz tedirgin giriyorum içeriye. Tedirginligim gideceğin maçın Lazio maçı olmasından. Bunun ile ilgili detayları ayrı bir yazıda yazacağım. O yüzden uzatmıyorum. Adamın önermediği yerden CurvaNord’dan 15 Euroya alıyorum bileti ve aynı yolla geriye dönüyorum.

Yoldayken gelen bir mesaj ile bizimkilerin halen kalede olduklarını anlıyorum. Az bir süre sonra Kale’nin önündeyim. Hava oldukça soğuk ve içeri girip girmeme konusunda yine kararsızım. Bugün kararsızlık günü sanırım. Girmemeye karar veriyorum. Sonuçta onlar 2 saate yakındır içerdeler. Ve ben girince de çıkacağız. Anlatırlar, dinlerim. Mesajlaşıyoruz ve başlıyorum beklemeye. Bu arada karnım da iyice acıktı. Etrafta pizza mizza birşeyler aranırken, giriyorum bir markete alıyorum ekmeği, peyniri, içeceği geçiyorum St. Angelo köprüsünün başına. Elimdeki market torbasından çıkarttığım ekmeği peyniri yerken bekliyorum bizimkileri. Görüntüm yağmur altında bekleyen bir berduş gibi. Olsun son kertede turistiz J


Melekler Köprüsü

Ve Melekler Kalesinden görünüş


Kaleden görünüşe görünüş

Bu kaleyi ve Vatikanı ben görmedim. Artık onları da Özlem, Sinem, Nesli, Deniz veya Utku’dan dinlemek gerek.

Bizimkiler gelince otobüse atlayıp soluğu Venedik Meydanı'nda alıyoruz. Gideceğimiz müzeler bu meydanın arkasında hemen.

Capitolino

Capitolino Müzeleri dış cephesini ve önünde bulunan ufak meydanın yer döşemesini Michelangelo’nun tasarladığı heykel ve resim müzesi. Biz gittiğimiz gün içerde bir de Michelangelo sergisi vardı ama sergi daha çok el yazmaları ve eskizler üzerineydi. Pass kartımın son müze girişini de buraya harcayıp (Diğerleri o haklarını kalede kullandıkları için buraya para vererek girdiler. İndirimli olarak 8-10 euro gibi birşeydi.) biletimle giriyorum içeriye. İlk girişte müzenin ufak bahçesinde dev gibi bir kafa, ayak ve yukarıyı gösteren bir el ile karşılaşıyoruz. I. Constantinus’un parçalarıymış. Ve İ.S. 4. Yüzyılda yapılmış. Lost adasının heykel kalıntılarını anımsatıyor J


Capitolino'nun girişi

İlk kat mermer ve bronz heykellerle dolu. İçlerinden en bilinenlerini buluyoruz hemen. Hakkaten büyüleyici eserler. Bernini’nin Medusa heykeli çok hüzünlü ve bir o kadar da etkileyici duruyor. Dönemlerinin tüm Roma imparatorlarının çeşitli büst ve heykellerinin yanı sıra özellikle 2 farklı mermerle yapılmış heykeller de çok ilginç. Beyaz mermer ile yapılmış kafa ve omuzları örten kırmızı mermerden yapılmış pelerinler insanı şaşırtıyor.


Bernini'den Medusa

Müzede ilk karşılaştığımız eser ise görevlilerin bize sergiledikleri italyanca bir tuluat oldu. Allah için bir tane turistin dilinden anlayan kimse yok mu yahu. Sesini yükseltince anlaşılacağını zanneden görevli ile karşılıklı türkçe ve italyanca yaptığımız düet ve yükselen ses ile çözülen uluslararası ilişkiler yumağı görülmeye değerdi doğrusu J.

Devasa duvar resimleri ile çeşitli süslemeler arasında kaybolmuşken üst katta bulunan Michelangelo sergisine sızıyoruz. Sergi Michelangelo’nun el yazmaları ve eskizlerinden oluşuyor. Döneminde basılmış kitaplar ve çalışmalarını oluşturan karalamalar etkileyici. Ve de eserlerinin sonradan çizimleri de insanı çıldırtıcı titizlikle yapılmış. Tüm detayların mimari bir disiplinle ve ince ince ele alındığı bu çizimlerin her birinin yüzlerce yıl önce yapıldığını öğrenmek de oldukca etkileyiciydi.

Sinem ile Utku’yu beklemek için kafeteryaya geçiyoruz. O kadar yorulmuşuz ki burada soluklanmak ayaklarımıza iyi geliyor. Sinem ile Utku gelince de turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.


Ara katlardan resimlerin olduğu bölüme çıkıyoruz. Burada Caravaggio’nun eseri Vaftizci Yahya tablosu ve Guercino tarafından yapılmış Azize Petronilla’nın Gömülüşü isimli eserler var. Ama benim ilgimi çeken Bartolomeo Passerotti’nin The Presentation of Jesus in the Temple isimli tablosu. Resim İsa’nın tanıtılması üzerine ama arkada bulunan haç kafa karıştırıcı ve de solda bulunan kombinezonlu şahıs ve de sağda bulunan ortadaki sunuştan çok bizle ilgilenen bıyıklı adam. Kesinlikle o adam ressamdır diye düşünüyorum. Ama soldaki? (Döndükten sonra ulu bilge Google efendiye sordum ressamı. Çok benzer geldi arkadaşın otoportresi J)


İsa'nın Takdim edilişi ve soldaki kombinezonlu ile

Sağdaki detayın yani ressamın otoportresi

Artık yorgunluktan bacaklarımız titriyor. Eve dönüş saati de geldi. Müzeden çıkınca yine ayrılıyoruz. Onlar otobüs ile ben ise bilmediğim sokaklardan eve varacağız. Ara ve dar sokaklardan daha önce girmediğim yerlere giriyorum.

116 Numara

Akşam planı olarak gece topyekün evden çıkmayı planlıyoruz. Hedefimiz Aşk Çeşmesini gece görmek. Çocukların isteği üzerine rotamıza Hard Rock Cafe’nin Roma şubesini de ekliyoruz. Ufak bir araştırma ile hani o heryerde karşımıza çıkan ufak ve şirin 116 numaralı otobüscük ile istediğimiz yere gidebileceğimize kanaat getiriyoruz. Hard Rock Cafe Aşk Çeşmesinin biraz üstünde Via Vittorio Veneto üzerinde. Ama öncelikli olarak ring hat olduğunu düşündüğümüz 116 numaraya binmeliyiz. Evimize yakın duraktan tereddütsüz bir biçimde hemen gelen otobüscüğe biniveriyoruz. Bizden başka 1-2 kişi daha var. Bildiğimiz yerlerden ve daracık sokaklardan rahatça geçiyor otobüs. Bir nevi ufak Roma turu yapıyoruz ve çok neşeliyiz. Ta ki otobüs nehri geçip haritaya göre Vatikan’ın hemen yanındaki bir yeraltı garajında girip, şoför motoru stop edip dışarı çıkana kadar. Meğer hat ring değilmiş ve biz son duraktaymışız. Tam bir hüsranken öndeki otobüsün kalktığını görüyoruz ve hooop doğru ona. Aynı yolları geçip ve çoğunlukla gezdiğimiz yerleri bir daha görerek (Pantheon’u görmeden olmaz tabiiJ) Hard Rock Cafe’nin olduğu yokuşa varıyoruz. Çok sağol 116, seni çok sevdik J

Bu bölge anlaşıldığı üzere Roma’nın Nişantaşı, Valikonağı ayarında bir yeri. Oteller filan oldukça sosyetik ve de Amerikan konsolosluğu. Bizdeki kadar sıkı bir koruma ve panik havası yok buradaki konsoloslukta. Demek burada kendilerini tehdit altında görmüyorlar J

Neyse en nihayet Cafe’deyiz. İçerisi dolu. Kapıda da kalabalık var. Masa boşalmasını bekliyor millet. İlk defa geliyorum bu Hard Rock cafe’ye. Ama bir daha gelirmiyim bilmem. İçersi çoğunluğu amerikalı yaşları 14-16 arası yeniyetmelerle dolu ve hepsi oturmuş hamburger yiyor. Ben de Rock filan diyince Kemancı ayarı bir yer bekliyordum (Tabii benim dediğim eski Kemancı, şimdikiler de belki bu haldedir.) Ve de içerde Rock ile alakalı ne var bilmiyorum. Official mağazadan official fiyatlarla alınan eşyalardan sonra yönümüzü veriyoruz Fontana di Trevi’ye.

Yokuştan aşağı ilk inişte Piazza Barberini ve Bernini’nin Triton Çeşmesi. Karşısındaki pizzacıdan acıkan ufak mideleri doldurup veriyoruz ayarı yeni çeşmeye.

Havanın soğuk olması ile çeşmenin etrafı çok kalabalık değil. Biz de çok kalmıyoruz zaten. Biraz bakınıp eve dönmeye karar veriyoruz. Dönüş yolunu yürüyerek alacağız. Ama ufak bir detay var, o da çeşmeden etkilenen Deniz’in sıkıştıran tuvalete gitme isteği. Aceleyle yolu bulmaya çalışırken yanlış girilen bir sokak sonucu kıblem ilk defa şaşıyor ve panikle aranmaya çalışırken kendimizi bir anda İspanyol Meydanı'nda ve dolayısıyla İspanyol Merdivenleri'nin dibinde buluyoruz. Buradan dönmeyi biliyorum ama buraya nasıl çıktığımız hakkında en ufak bir fikrim yok. Söylene söylene ve biraz aceleyle eve varıyoruz.


Gece Aşk Çeşmesi

Yarın buradaki son tam günümüz.


Günün videosu: Kaleden genel bir görünüş

1 yorum:

  1. Faydalı oldu... Roma'ya gideceklere linki gönderiyorum. daha çok gezin, daha çok yazın :)

    YanıtlaSil